• Ana Sayfa
  • Dergi Arşivi
    • 3.sezon
      • 14.sayı
      • 13.sayı
      • 12.sayı
    • 2.sezon
      • 11.sayı
      • 10.sayı
      • 9.sayı
      • 8.sayı
      • 7.sayı
      • 6.sayı
      • 5.sayı
    • 1.sezon
      • 4.sayı
      • 3.sayı
      • 2.sayı
      • 1.sayı
  • SSS
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • Yazı Gönder

Mucize Ruh

instagram twitter youtube

Mucize Ruh'un 3. Sezonu 12. sayısıyla başladı. Yeni sezonun genel konsepti "mazi"!

Mucize Ruh, 3. sezonununda tekrardan okurlarıyla buluşuyor. 3. sezonun genel konsepti "mazi" olarak belirlendi.

12. sayının konusu ise bir film! Yönetmenliğini Christophe Barratier'in yaptığı Les Choristes filmini Pelin Erdoğan, Mucize Ruh'a özel olarak yorumladı. Les Choristes film yorumu 12. sayı, sayfa 5'te okurlarıyla.

Mucize Ruh'un 12. sayısına ulaşmak için buraya tıklayın!
Bir daha ki sayıya başvuru yapmak için buraya tıklayın!


Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar
Londra’da yaşayan Şilili Sanatçı Livia Marin‘in desenli bardak, sürahi vazo gibi eşyaların kırılması üzerine erime görüntüsü vererek yaptığı çalışmalara göz atalım.















Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar




Ali Lidar Kimdir?
Eskişehir doğumluyum. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunuyum. Yaklaşık 20 yıldır Eskişehir Anadolu Lisesi’nde Felsefe öğretmenliği yapmaktayım. İlk kitabım Tesirsiz Parçalar, 2015 yılında yayınlandı. Daha sonra sırayla Alengirli Şiirler, Z Raporu (Öykü), Yolun Başı, Kişisel
Edebiyat Atlası (Biyografi/Deneme), Aslında Herkes Haklı, Hayata Rağmen Edebiyat ve Olmamış Kahraman Emeklisi kitaplarım çıktı Bavul, İzdiham, Çınaraltı vb. dergilerde deneme, öykü, şiirlerim yayınlandı.


Meselesi olmayan bir insanın yazabileceğini pek düşünemiyorum zaten.

Şiir yazmak sizin için bir olayla mı doğdu, yoksa eskiden beri hayatınızda olan bir şey mi?
İlkokul yıllarımdan beri şiir yazmaya çalışırım kendimce. Ama onlar çok da ciddiye alınacak şeyler sayılmaz tabii. Şiirle asıl haşır neşir olmam üniversite zamanlarında olmuştur.


Yazmak sizin için bir durak mı, yoksa durmak bilmeyen bir kaçış yolu mu?
Yazmak benim için içimi dökmemin, derdimi anlatmanın bir yolu diyebilirim. Meselesi olmayan bir insanın yazabileceğini pek düşünemiyorum zaten.

Yazmaktan korktuğunuz zamanlar oluyor mu?
Hayır, korktuğum bir zaman hatırlamıyorum. Ama zaman zaman yorulduğumu ya biraz sıkıldığımı hissettiğim oluyor, evet. Öyle zamanlarda da ara veriyorum bir müddet.


Şiirleriniz varoluş sancısı çekiyor mu?
Bilmem. Ben bir tür sancıyla yazıyorum, evet ama o sancının ne kadarı şiire bulaşıyor, okurlara sormak lazım.

Sizi Eskişehir’e bağlayan şey sadece orada doğup büyümüş olmanız mı?
Elbette, onun da etkisi var. Ama ilaveten, Türkiye’nin en huzurlu ve yaşanabilir şehirlerinin başında gelmek te, Eskişehir. Böyle bir şehri sevmemek için hiçbir nedeni olamaz bence insanın.


Bir çift at alır dolaşır dururdum.


Kaleminizden bir roman okumak çok hoş olurdu. Daha önceden roman yazma girişimleriniz oldu mu?
Var öyle bir niyetim esasında. Lakin bu işler niyetle olmuyor tabi. Bakalım artık, kısmet...


Issız bir adaya düşseniz alacağınız şeyleri mutlaka siz de düşünmüşsünüzdür. Bunlar ne olurdu?
Bir çift at alır dolaşır dururdum.

Hayat felsefeniz var mı? Varsa nedir?
21 yıllık felsefe öğretmeniyim ama hayat felsefesi ne demektir hala ne anlayabiliyor ne de anlatabiliyorum.

Okuyucularınıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Selamlar, sevgiler...


Röportaj: Emir Yapıcı


11. sayı için tıklayın...


Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar







Usta şair Melih Cevdet Anday tarafından Türkçeye kazandırılan "Buz Sarayı" romanı raflarda yerini aldı.


1973 yılında Melih Cevdet Anday'a TDK Çeviri Ödülü kazandıran roman, Tarjei Vesaas'a ise 1963'te Kuzey'in Nobel Edebiyat Ödülü sayılan İskandinav Edebiyat Ödülü'nü kazandırmıştı. Yine Melih Cevdet Anday'ın çevirisiyle ödüllü roman, Timaş Yayınlarından çıktı.

Kitap, annesini kaybetmiş olan 11 yaşındaki Unn ile yaşıtı Siss'in anlamlı ve sıra dışı dostluğu ile başlıyor. Sonrasında Unn okuldan kaçıyor ve her iki kız için de büyük anlam taşıyan yaşadıkları köyün yakınlarındaki çağlayanın buzdan odalar açarak oluşturduğu 'Buz Sarayı'na gidiyorlar. Bu buzdan oluşan labirent en nihayetinde  herkesin biraz kalbini kırıyor.

mucizeruhdergi.blogspot.com (26.07.2019)
Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar


Dünyanın en prestijli olan ve sadece Birleşik Krallık ile İrlanda'da yayınlanan kitapların aday olduğu Booker Prize'ın aday listesinde bu sene Elif Şafak da var!


Yıllardır Man Booker adıyla bilinen ve bu yılla beraber Booker Prize olarak  anılmaya başlanan ödül, 1969 senesinden beri dağıtılıyor. Listedeki on üç kişiden biri olan Şafak, ödül için bu yarışmaya Doğan Kitap tarafından yayınlanan On Dakika Otuz Dokuz Saniye isimli romanı ile katılıyor.

Kitabım baş karakteri Tekila Leyla üzerinden bir taraftan kadın hikayesi anlatırken diğer yandan da İstanbul sokaklarına ve Türkiye'nin yakın tarihine farklı bir bakış açısı sunuyor.

Üstelik bu Şafak'ın Booker Prize'la olan ilk teması da değil!

Geçtiğimiz sene düzenlenen Booker Prize'ın juri listesinde Elif Şafak'da yer alıyordu.

mucizeruhdergi.blogspot.com (25.07.2019)
Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar



Mucize Ruh, 11. sayı Ali Lidar sayısı ile okurlarıyla tekrardan buluşuyor.Yeni sayıda konu edilinen edebi kişilik, Ali Lidar!


Mucize Ruh'un 11. sayısına ulaşmak için buraya tıklayın!
Bir daha ki sayıya başvuru yapmak için buraya tıklayın!

Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar



Mucize Ruh, 10. sayı Orhan Veli Kanık sayısı ile okurlarıyla tekrardan buluşuyor.Yeni sayıda konu edilinen edebi kişilikler, Orhan Veli Kanık!


Mucize Ruh'un 10. sayısına ulaşmak için buraya tıklayın!
Bir daha ki sayıya başvuru yapmak için buraya tıklayın!

Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar
Mucize, dedik. Ruh, dedik. “Bırak, ruhun mucizeye doysun.” dedik.  Ve ne olacağını bilmeden atıldık bir yola.

18 Mart 2018’de bu işe başladığımızı bir gönderi ile duyurduk. Artık geri dönemezdik. Zaten dönmek de istemiyorduk.

Günler heyecanımızı, heyecan sevincimizi arttırdı.  Ve ilk sayımızı 15 Nisan 2018’de çıkardık. Tam bir yıl önce, bugün. Bir yıla dokuz sayı çıkardık ve biliyorduk ki artık yalnız değildik. Onlar vardı. Şeyda Görmez, Burak Sertdemir, Murat Demiralay, Emir Yapıcı, Tuğçenur Ayas, Elif Atlı, Dicle Arslan, Derya Tok, Didem Elif, Okurlar Akademisi, Filiz Budak, Edebi Çehre, Abdullah Balkaş, Pelin Erdoğan, Civan Mert Baran, Ali Özgül, Elanur İncesu, Semanur İgra, Güler İnan, Emre Geme, Serpil Kaya, R'ulaş Karakuş, Onur Yıldırım, Cumali Tapan, Göksu Akyüz, Aydın Genç, Gökyüzü, Şeyda Özkan ,Fatih Altınbeyaz, Talip Mutlu, Sedanur Çidem, Enes Sevinç, Ercan Daşçı, Sude Öztürk , Muhammet Baran Aslan, Sinem Arda, Tek, Zeynep Erçelebi, Feray Altan, Şehriban Zehir, Hande Bayrak, Muhammed Yakupi , Hazal Nurcan Ağırman, Ahmet Güven, Samet Kurt, H. Nur Yiğit, Berk Murat, Deniz Özeri, Kıymet Kalfat, Mazlum Tarhan, Cenker Türevi ve Gözde Kaya.

Bir Yıl, 9 Sayı, 143 Eser, 50 Yazar ve her zaman yanımızda olan sizler, okurlar.

Yeni yaşımız kutlu olsun.

Mucize Ruh.


Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar



Çanakkale... Bir destan yeri, geçmişin izi; geleceğin kalbi olan Çanakkale. Yoklukta kazanılan kahramanca cesurca bir savaş... 103 yıllık bir zaferin adı, ÇANAKKALE...

Yükselen sesler, çarpışan mermilerin değil; şehadet sevincinin sesi, geleceğe atılan en sert adımların sesidir. Çanakkale'ye gidilince fark edilir. Havası bir başkadır, kardeşliği koklarsın orada. Dilin, dinin, ırkın ne olursa olsun bir bütün olmayı görürsün, öğrenirsin. Anlarsın işte; o zaman, o yoklukta kazanılan bu zafer senin içindir, geleceğin içindir...

Cepheden cepheye yiğitlik kokar burası. Nice Ayseller görürsün burada; yiğit çavuşlar, küçük bedenleri ile silah tutanlar...

Süngü taşıyanlarda vardır bizde, Mehmetçiği üşümesin diye dikiş dikenler de. Yas yoktur orada. Vatan, bir olsun sonunda. Çünkü: "Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum" dediler en başında. Orada olsaydın, ölmenin bir değeri yok anlardın; eğer vatan kurtulacaksa...

Laz'ı da bizdendir, Çerkez'i de, Kürt'ü de, Türk'ü de. Gökteki bayrağın rengi tektir. Bu nedenle dinleyen düşmanı bile etkiledi türküler. Kalpten kalbe bir yoldur, anlamaz ruhsuz gözler.

Evet, koca bir destan yazıldı bundan tam 103 yıl önce. 3 Kasım 1914'te başlayan silah sesleri, 18 mart 1915'te Türklerin zaferi ile sonuçlandı. Yoksulluk diz boyuydu. O yıl boyunca halk, hep direndi. Açlığa da, soğuğa da... Kazanılan sadece bir kara parçası olmadı hiçbir zaman. Gelecekti, orada düşmanlardan alınan. Bir sabah, düşmanla uyanan halkın silah seslerini ninni bellemiş çocukların, en derin sessizlikleri; sessizlik içindeki, vatan aşkının en buyuk kanıtı: Çanakkale! Nice şehitler verildi orada. Nice Mehmetçikler gömüldü oraya...

Bir ölür bin diriliriz biz!  Bu vatana, dilimizde birdir; bayrağımızda...
Elif Atlı


Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar

Mucize Ruh, 9. sayı Rüştü Onur & Muzaffer Tayyip Uslu sayısı ile okurlarıyla tekrardan buluşuyor. Mucize Ruh'un bu ay ki sayısında iki kişiyi birden konu ediniyor. Yeni sayıda konu edilinen edebi kişilikler, Rüştü Onur & Muzaffer Tayyip Uslu!


Mucize Ruh'un 9. sayısına ulaşmak için buraya tıklayın!
Bir daha ki sayıya başvuru yapmak için buraya tıklayın!



Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar

İkinci sezonu ile her ay bir edebi kişiliği konu edinen Mucize Ruh'un yeni sayısı merakla bekleniyordu. 20 Şubat 2019 tarihinde, Mucize Ruh, 8. sayı Furuğ Ferruhzad, sayısı ile okurlarıyla buluştu. Mucize Ruh'un bu ay ki sayısında konu edinen edebi kişilik, Furuğ Ferruhzad!

Mucize Ruh 8. sayısıyla, yayın hayatında çıkarmış olduğu en fazla sayfası olan sayısını çıkardı. Ayrıca Mucize Ruh tarafından, Furuğ Ferruhzad sözleriyle özel olarak hazırlanmış ücretsiz ekiyle, Mucize Ruh Dergi okurlarını bekliyor.

Mucize Ruh'un 8. sayısına ulaşmak için buraya tıklayın!
Bir daha ki sayıya başvuru yapmak için buraya tıklayın!



Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar


1991’de, babaannem, hiç beklemediğimiz bir anda vefat ettiğinde dokuz yaşındaydım. Babam,
ölümün yasının tutulduğu ilk günlerde, yavaş yavaş kırışmaya başlamış ellerini, tülü (uzun, kabarık)
saçlarımda gezdirdi. Sonra bana, bunu söylemek zorunda kaldığı için, içi acıyarak baktı.

“Oğlum, bundan böyle dedenle birlikte kalacaksın, onun ufak tefek - Ülfet Amcanın
bakkalından ekmek alıp gelme, sefer tası içinde evden yemeği getirme, sofrayı kurma ve kaldırma gibi
- ayak işlerini göreceksin. Dedene, ninenin yokluğunu hissettirmeyeceksin.” dedi.

Babamın söylediklerine itirazım olmadı ama “Tamam!” da demedim. Gerçi o zaman,
annemden babamdan ayrı olmamın, dedemin görmezden gelmeyle karışık şefkatine sığınmanın, ileriki
yıllarda bana sağlayacağı sınırsız özgürlüğü ve mutluluğu sezmemiştim henüz.

Onun yanında yattığım zamanlarda çok sevdiği, benden sonra en iyi arkadaşı olan, eski
radyosunu açardı sabahları, dedem…

Radyo’da Nevin Akol’dan ‘Akşam Oldu Yakamadım Gazımı’, Sezen Aksu’dan 'Belalım',
Erkin Koray’dan 'Öyle Bir Geçer Zaman Ki' ve Musa Eroğlu’dan 'Mihriban' gibi kederli eserler
çalardı.

Ben bu şarkılar/türküler eşliğinde uyandığımda, yüreğimin alt tarafında karıncalı bir şeyler
dolaştığını, sebebini hâlâ çözemediğim, tarifsiz ve dişlili acılara giriftar olduğumu anlardım.

Kendi kendime, içimde bir kucak kahredici çökeltiyle neden gözlerimi açtığımı öğrenmek
isterdim ama bir sonuç bulamazdım. Gelen elemli nağmeler eşliğinde sancı çekmeye ve yorganı
üstüme daha çok çekmeye devam ederdim.

Uyku mahmurluğum geçtikten ve anlamsız acılarım da tavsadıktan sonra dedemin kendi
kendine konuşarak hazırlık yaptığını görürdüm. Onunla öteden beriden ve genellikle mazinin
derinliklerinden sohbet ede ede kahvaltı ederdik.
Menümüzde sert bir peynir, iri iri (çekişge) zeytini ve demli bir çay bulunurdu. Fakat bunlar
öyle tatlı gelirdi ki o gün akşama kadar başka yemek yemesem bile, sanki hiç acıkmazdım.

Üniversite okumaya gittiğimde İstanbul’un en güzel mekânlarındaki ve bilhassa Boğazın
kenarındaki kuş sütü eksik kahvaltıların; dedemle birlikte yaptığımız yoksunluk dolu o sabahların
yerini tutmamış olması beni hep düşündürür ve hüzünlendirir.
***

Fatih Alltınbeyaz
(Devamı 6. sayımızda...)
Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar


İkinci sezonu ile her ay bir edebi kişiliği konu edinen Mucize Ruh'un yeni sayısı merakla bekleniyordu. 15 Ocak 2019 ile Mucize Ruh 7. sayısıyla olan Yaşar Kemal sayısı okurlarıyla buluştu. Mucize Ruh'un bu ay ki sayısında konu edinen edebi kişilik Yaşar Kemal!

Ayrıca Mucize Ruh 7. sayısıyla yeni dönemde yaygınlaşan e-dergi tarihinde bir ilke imza attı. E-ek ile beraber telefon ve bilgisayar için Mucize Ruh tarafından Yaşar Kemal sözleriyle özel olarak hazırlanmış ücretsiz ekler Mucize Ruh Dergi okurlarını bekliyor.

Mucize Ruh'un 7. sayısına ulaşmak için  buraya tıklayın!
Bir daha ki sayıya başvuru yapmak için  buraya tıklayın!



Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar



İçindekiler:

  • YAŞAR KEMAL- Emir Yapıcı/ Sayfa 7
            1923 yılında [Nüfus kaydında 1926] doğduğu zaman Adana sınırları içerisinde, şimdiyse 
            Osmaniye sınırları içerisinde olan Gökçedam’da (Hemite) doğar Yaşar Kemal.

            Üç buçuk yaşlarındayken, bir kaza sonucu sağ gözünü kaybeder.
            ...

  • UNUT ÇETREFİLLERİ- Enes Sevinç/ Sayfa 10
          Geçen akşam sondu.
          Son defaydı,
          Gözlerim buğusu.
          Kirpiklerimde ıslanmıştı.
          ...

  • DİZELER ve DUVARLAR- Serpil Kaya/ Sayfa 11
          Günümüzde çok sık kullanılan bir cümle bu: “Şiir kitapları pek satmıyor,”. Gerek kitap almak 
          için gittiğimiz bir kitapçıda, gerekse kitap dosyası gönderdiğimiz bir yayınevinde bu tarz 
          cümleler ile çoğu zaman karşılaşır olduk.

          Ve bu tezi çürütmeye aday bir de sosyal olgu gelişti aynı zamanda, biz insanlar geliştirdik 
          bunu  elbette: ”Şiir Sokakta”.
          ...

  • HÜZÜN- Fatih Altınbeyaz/ 13
          Kendimi bildim bileli, ‘bilme diğim şeylerden’ acı çekiyorum. Bunu laf olsun diye veya matah 
          bir şeymiş gibi söylemiyorum. Evet, yıllardır işlemediğim suçların sorumluluğu ve ağırlığı var 
          üstümde...

          Neyin beni hüzünlendireceğini, hangi olayın alıp başka diyarlara götüreceğini de bilmem 
          üstelik...
          ...

  • HÜZNÜN ALACASI- Talip Mutlu/ Sayfa 19
          Zifiri karanlık bir geceden kalmayın.
          Köhne hayatların arkasında gizlidir yaşam.
          Mutluluk bazen nasırlı bir elin sarılmasında barınır.
          Ya da bir balıkçının olta ucunda intihar edip,
          Masaya meze olan balıkta.
          ...



  • ... OLDU- Göksu Akyüz/ Sayfa 21
          Ben yitirdim yolumu...
          Trene vuran ağaç dallarıyla yitirdim.
          Sabah oldu gece oldu, geç ya da erken.
          ...



  • KİTAP YORUMU (Altıncı Koğuş)- Sedanur Çidem/ Sayfa 23
              Bir taşra kasabasında bulunan, akıl hastanesinde geçen bir olayı, bir söyleyişi, bir çatışmayı 
              anlatmaktadır. Hastanede bulunan eğitimli İvan Dmitriç ile doktor Andrey Yefimıç ile arasında            geçen felsefi konuşmalar, daha kitabı elinize alır almaz sizi içine çekecektir.
              ...



    • BILMEK VE BILE ISTEYE YOK ETMEK ÜZERİNE ÖYLESINE ŞEYLER...- Ercan Daşçı/ Sayfa 25
              Hakikatin mütemadiyen gizlendiği ve örselendiği böyle bir çağda yetişkin bir birey olmak çok 
              zor biliyoruz.

              Öylesine amansız ve pervasız bir insan silsilesiyle karşı karşıya gelmek, insanı yalnız ve 
              a’sosyal bir kişilik haline sürükleyebiliyor.

              Bunu da biliyoruz .
              ...

    • YEŞİLÇAM’DA VAR BİR “İKİ KUTUP”! (Yazı Serisi- 3)- Pelin Erdoğan /Sayfa 31
              Alman sinema eleştirmeni Kracauer vamp filmi türüne değinirken aile düzenini kemiren bu 
              kadınları, “burjuvanın kutsal aile düzenine yağan lanetli göktaşları”na benzetir. 1920’li-
              1930’lu yılların sinemasında, baştan çıkarıcının kişilik boyutu yok gibidir; o kötü olduğu için 
              kötüdür ve çatışma, kişiler arasında değil, kişiyle kurum arasındadır.
              

    • ZAMAN- Güler İnan/ Sayfa 37
              Yavaş yavaş boşalıyor trenlerde ki koltuklar.
              Göremez oldum artık insanların elinde kitaplar.
              Bir bilseler halleri ne acınası,
              Bir çok güzellikten mahrum kalıyorlar.
              ...


    • ÇIKMAZ SOKAK (3. Bölüm)- Gökyüzü/ Sayfa 41
              Ağır adımlarla eve dönerken Züleyha ve Nur’u düşünüyordu. Saçma bir sebepten kavga 
              etmeleri yetmemiş, Züleyha üşenmeden Nur’un peşinden koşup kovalamıştı.

              Tuğçe üşenirdi. Düşmanından bile çoğu zaman üşendiği için intikam almazdı. Ama bir 
              gerçekte vardı ki bazıları intikam almaya bile değmezdi. Çoğu da cahildi. Cahille tartışmaya 
              girmek zaman israfından başka bir şey değildi.

              “Ooo Bücür, yakıyor pijamaların.” sesiyle daldığı düşüncelerinden sıyrıldı.
               ...

    • BİR KADEH RUH- Füsun/ Sayfa 48
             Düşündükçe seviyorum seni
             Hayal kurdukça hissediyorum;
             O soğuk beyaz tenini.
             ...
    Share
    Tweet
    Pin
    Share
    No Yorumlar


    Mektuplaştılar uzun süre. Biri mavi mürekkep ve divit kalem kullandı mektuplarında, diğeri kurşun kalem.


    Nil tanıştırdı ikisini. Paris’te yaşıyordu Pelin. Sinan İstanbul’da. İkisi de yazıyordu. Kitapları bir ay ara ile yayımlanmıştı.


    Geçmişinin ensesine yapışan gölgesini yırtıyordu Sinan her sayfasında kitabının. Temizleniyordu heceleri kekeme geçmişinden. Okuyucularını oradan oraya savuruyor, geçmişinin virajlarında kendine yeni, dümdüz bir gelecek çiziyordu. Telefon ile kurulan iletişimleri sevmiyordu; aramamıştı Pelin’i. Bilerek. İsteyerek. Mektupların kendine has tınısına sığınıyordu.


    Pelin geçmişine ve geleceğine aynı derecede bağlıydı. Çocuk gibiydi. İşittiği her sese kapılırdı. Gördüğü her şeye uzanırdı. Bilmezdi dakika ile yıl arasındaki farkı. Birbiri ardına eklenen, biriken, tortulaşan dakikaları tınmazdı, damarları tıkayan, deriyi buruşturan, alına ve gözlere “yıl çizgileri” koyan... Bu yüzden “Adil ol,” demişti Pelin’e Sinan bir mektubunda, “adil sev beni.” Adaletin çocuk yanını tanımayan “yetişkin” dünyasında olduklarını hatırlatmak için. Uzay-zaman denkleminin alışıldık yerçekimini hatırlatmak için.


    Bir kuşun tüyünün yere doğru uçuşunu uzun uzun izlemişti çocukken Sinan. Tüy uçarken, o da uçmuştu. Birlikte konmuşlardı yere. Yorgunluğun ne olduğunu o uçuşunda öğrenmişti. Öylesine direnmişti ki kanatları hızlanmamak için ve tüy kadar yavaş, ahenkli olabilmek için, başaramamıştı! Adildi doğa. Bilendi. Çeken, iten kuvvetler vardı. Kütlenin değişmezliği vardı ve ağırlığın değişkenliği. Değişmez kütlesinde değişen ağırlığını bildi o uçuşunda. Bildiğinde hafifledi, tüy oldu. Bu yüzden zarar görmüyordu hayallerinden, hayallerden. Uçucu bir “gerçek” olup karışıyordu yaşama. “Çocuk adaleti”nin hüküm sürmediği bir yerde “yetişkin bir erkek” oluyordu. Pelin’e “kadın ol” demeyi üstlenen bir erkek, çeken ve iten kuvvetlere teslim olan bir erkek.


    Tüyü başka türlü anlatacağım şimdi, o kuşun tüyünü. Çocukken Sinan, bir gün odasında pencere kenarındayken, “Her istediğini yapabilirsin oğlum, yeter ki iste, çok iste” dediğini işitmişti babasının. Oysa babası öleli iki yıl oluyordu. Ses öylesine gerçekti ki, bir kapı aralanmıştı da gelmişti sanki babası. Ellerini uzattı tutması için. “Baba” diye seslendi. Bir daha seslendi. Bir daha... Daha yüksek sesle bağırsa belki görecekti babasını, denedi, en yüksek sesini çıkarmak için devleşerek uludu. Tam o anda yırtıldı kelimeleri, şimşekler çaktı azgın, hem gökte hem boğazında, en azgın, hece hece, gümbür gümbür, düşmeye başladı harfleri yerin çekimine doğru, hızla, yağmur damlalarının peşi sıra. Adildi doğa. Bilendi. Çeken, iten kuvvetler vardı. Kütlenin değişmezliği vardı ve ağırlığın değişkenliği. Değişmez kütlesinde değişen ağırlığı sesinin, düğümlüyordu tüm doğa kanunlarını, “kekeme” bir geçmiş çiziyordu gizli bir altyazıyla birlikte; “Ölenler asla gelmez!” diyen. Çaresizlikten değildi, istemişti uçmayı; uçsa yağmur damlalarına binip, toplardı dağılan harflerini, kekelemeden “gel baba” diyebilirdi, en yüksek sesle, bu yüzdendi penceren atlayışı! Yer çekmişti onu kendine, ölümse itmişti yaşama. Adildi doğa. Bilendi. Çeken, iten kuvvetler vardı. “Kuşun tüyünün peşinden gitti” diye anlattığım romantik olayın aslı bu işte, babasının ölümünü bir türlü kabul edemeyen çocuk bedenini Sinan’ın, pencereden aşağı, yerin en dibine attığının hikayesi, kekemeliğine isyanının hikayesi, tüm çocukluğunu sakat geçirmesine neden olan o “pencereden atlayış”ın “kuş tüyü yolculuğu”nda erkenci bir bilgeliğe dönüşmesinin hikayesi, boyundan büyük hayat bilgisiyle baş edebilmek için nasıl “en gerçek” nasıl da “en hayal” olmak zorunda kaldığının hikayesi... O atlayıştan sonra, aylar süren yatalak çocuk hayatında, uzamını zamanın, unutmuştu Sinan. Rüyalarına olduğu gibi hayallerine de almaya başlamıştı babasın;, geziniyordu kasabanın sokaklarında, şakalaşıyordu, öğüt dinliyordu, uyuyordu göğsünde. Hatta hiç görmediği annesiyle de konuşuyordu zaman zaman. İyileştiğinde, okul sıralarında, eski gücüne kavuşamayan bacakları, sıska bırakmıştı onu. Yine hayallere sığınmaktan başka çıkış bulamamıştı. İlk aşkında yenik düşmüşken. Kaslı vücuduyla, okulun en sevilen erkeği almışken tüm aşkları yer yüzeyinden. Erken evresinde ergenliğinin, sıska sokaklarda, sıska yağmurlarda ıslanıp, öksürük ve ateş içinde kıvranmışken pek çok kez. Çok da azar işitmişken bir türlü büyümediği için teyzesinden....
    Pelin Erdoğan
    (Devamı 3. sayımızda...)
    Share
    Tweet
    Pin
    Share
    No Yorumlar
    Newer Posts
    Older Posts

    Ne Yapıyoruz?

    About Me


    Herkes yazar. Fakat her yazı gün yüzüne çıkmaz. Mucize Ruh, bu okunmayı bekleyen yazıları bir dergi ile okurlarıyla buluşturuyor.

    Sosyal Medya

    İzleyiciler

    Etiketler

    Basın Bülteni Düz Yazı Edebiyat Haberler Hikaye İçindekiler Kişisel Gelişim Kitap Yorumu Motivasyon Mucize Ruh Röportaj Sanat Şair Şiir

    Son Gönderiler

    Blog Arşivi

    • ►  2020 (4)
      • ►  Ağustos (1)
      • ►  Temmuz (1)
      • ►  Haziran (1)
      • ►  Mayıs (1)
    • ▼  2019 (15)
      • ▼  Ekim (2)
        • Mucize Ruh 12. Sayı Çıktı
        • Livia Marin eserleri
      • ►  Ağustos (1)
        • Bir Ali Lidar Röportajı // Mucize Ruh
      • ►  Temmuz (2)
        • Ödüllü roman Buz Sarayı raflarda yerini aldı!
        • Elif Şafak, kitabıyla Booker Ödülü aday listesinde!
      • ►  Haziran (1)
        • Mucize Ruh 11. Sayı Çıktı!
      • ►  Nisan (2)
        • Mucize Ruh'un 10. Sayısı Çıktı!
        • Mucize Ruh Dergisi 1 Yaşında!
      • ►  Mart (2)
        • Çanakkale // Elif Atlı
        • Mucize Ruh 9. Sayısı Çıktı!
      • ►  Şubat (1)
        • Mucize Ruh 8. Sayısı Çıktı!
      • ►  Ocak (4)
        • Bir Roman Bir Hikaye · Fatih Alltınbeyaz
        • Mucize Ruh 7. Sayısı Çıktı!
        • 7. Sayı İçindekiler
        • Veda Değil Aret! · Pelin Erdoğan
    • ►  2018 (15)
      • ►  Aralık (1)
      • ►  Kasım (1)
      • ►  Ekim (1)
      • ►  Eylül (2)
      • ►  Temmuz (1)
      • ►  Haziran (1)
      • ►  Mayıs (2)
      • ►  Nisan (4)
      • ►  Mart (2)

    Popüler Gönderiler

    • Şiirleriyle Ece Ayhan'ı Anıyoruz
    • Bir Sonbahar Akşamı/ Elif Atlı
    • 20 Mart Dünya Mutluluk Günü

    Dergi Arşivi

    • Haziran 2019 - Ali Lidar
    • Nisan 2019 - Orhan Veli Kanık
    • Mart 2019 - Rüştü Onur & Muzaffer Tayyip Uslu
    • Şubat 2019 - Furuğ Ferruhzad
    • Ocak 2019 - Yaşar Kemal
    • Aralık 2018 - Sevgi Soysal
    • Ekim 2018 - Cahit Zarifoğlu
    • Temmuz 2018
    • Haziran 2018
    • Mayıs 2018
    • Nisan 2018
    TAKİP ET @MUCİZERUHDERGİ

    Created with by BeautyTemplates