• Ana Sayfa
  • Dergi Arşivi
    • 3.sezon
      • 14.sayı
      • 13.sayı
      • 12.sayı
    • 2.sezon
      • 11.sayı
      • 10.sayı
      • 9.sayı
      • 8.sayı
      • 7.sayı
      • 6.sayı
      • 5.sayı
    • 1.sezon
      • 4.sayı
      • 3.sayı
      • 2.sayı
      • 1.sayı
  • SSS
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • Yazı Gönder

Mucize Ruh

instagram twitter youtube
Görsel: Piet Mondrian


Ne zaman var olmaya başladığımı bilmiyorum. Kendimin farkına vardığımda bir formum oluşmuştu. Budanmaya hazır dallarım vardı. İnce, yemyeşil, içinde bütün ruhumun barındığı her biri çiçek açmaya kendini adamış dallarım. Ve kuşkusuz dikenlerim. Gül olmak böyle bir şeydi çünkü. Tüm biricikliğime, tüm eşsizliğime, tüm güzelliğime, tüm naifliğime rağmen; fütursuzca bana dokunanın canını yakacak kadar keskin dikenlerim vardı.


Bakmayın şimdi bundan böyle çok doğal bir şeymiş gibi bahsettiğime. Öyle çok kolay olmadı

dikenlerimle barışmak. O günü hiç unutamam. Kızıl, yeni uzamaya başlamış uçları kıvrık saçlarıyla Eylül anne babasının desteği olmadan yürümeye daha yeni yeni başlamıştı. Attığı her adımda duyduğu mutluluktan içim ne kadar da coşuyordu. Pembe açmış çiçeklerimden köklerime yayılan hazzı size anlatamam. Yeni açacağım çiçeklerin mis gibi kokması için varımı yoğumu ortaya koyacaktım.


Derken hiç beklemediğim bir şey oldu. Dengesini yitiren Eylül yere kapaklanırken ona en yakın olan dalımı sımsıkı kavradı. İlk an hiçbir şey hissetmedim. Kırılan dalımın boynu büküklüğünü algılamam zaman aldı. Oysa budandığım zamanlarda, o keskin aleti daha bedenime vurmadan canım acımaya başlar benim. Bu işlemin daha güzel var olmam için en gerekli şey olduğunu bilsem de, kendi içimde çok zorlanırım. Her şeyden önce o kadar emek verdiğim parçamdan koparılmaya alışmam zaman alır. Biçimsiz kesilmiş halim içime oturur. Üzülürüm. Fakat o gün yürüme başarısının coşkusuyla kahkahalar atan Eylül, düşer düşmez kötü bir çığlık attı ve hemen arkasından başlayan ağlamasıyla yeri göğü inletti. Bir türlü susturamıyorlardı. Avuçlarından sızan kana bakakalmış dolu dehşet dolu gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Kırılan dalımın ilk defa kanaması beni afallatmıştı. O kıpkırmızı renk çiçeklerimin pembesini gölgede bırakmıştı.


Kucaklayıp eve götürdüler Eylül’ü. Nihayet bir süre sonra sustu. Toprağı ıslatıp ona tatlı bir kızıllık veren kanımın neden tam da böyle bir zamanda dalım kırıldığında döküldüğüne anlam vermeye çalışıyordum. Ve neden Eylül’ü bu kadar üzmüştü bu. Kafam karışık olduğu için de bedenime yayılması gereken acıyı bir türlü hissedemiyordum. Öyle uzunca bir süre kırık bir şekilde dalım sarktı üzerime. Uğramıyorlardı yanıma.

...
Didem Elif
(Devamı 4. sayımızda...)
Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar
Görsel: Ron Hicks

Sabah 7, her zamanki gibi alarma uyandım. Gün aymış, yıldızlar göğü terk edeli çok olmuş. Fazla vaktim yok göğe bakmak için. Malum iş güç. Beni bekler hastalar, koridorlar, odalar...

Çabucak hazırlanıyorum yağmur karşılıyor sokakta beni.. Üzerime yağmur yağmayalı ne kadar çok oldu diyorum. Durup yağmurla uzun uzun konuşmak isterim lakin fazla vaktim yok...

Hemen bir toplu taşıma. 53 nolu otobüs. Haftanın bazen 3 bazen 4 günü hep aynı durak hep aynı otobüs ve tabi boş olursa hep aynı koltuk...

Okula giden küçüklü büyüklü gençler. İşe yetişmeye çalışan takım elbiseli memurlar. Bir koltuktan hafif bir müzik sesi. Bir diğerinden kitapçıdan yeni alınmış bir kitabın huzuru. Bir diğerinde sevenlerini bekleten bir bebek. Bir diğerinde sizin geçtiğiniz bu yollardan ben dönüyorum dercesine bakan babayiğit bir bey amca. Böyle işte. 30 dakika sürüyor genelde müthiş 53 nolu seyahatim. Şoförün gülümsemesi mutlu ediyor beni, yer vermem dua sebebi oluyor. Bir çocuğun saçını okşamam kocaman bir gülümseme yaratıyor. Ve her zamanki gibi her sabah olduğu gibi kalabalık bahçesinden içeri giriyorum hastanenin. Bu kalabalıktan size 10 tane oğluna hemşire eş arayan anne seçip çıkarabilirim. İki tanesi var bir buçuk yıldır pes etmediler korkarım buldu bulacaklar. En büyük mekanları da ağaçların sağında kalan çardaklar. Bahçede ki ağaçları seviyorum. Özellikle 4 mevsim yeşil kalan çam ağaçları ve baharda açan sümbülleri. Ve acilin önünden ayrıldığı zaman ambulansı.Acil demişken. Acilde beni; Hemşire beğenmeyen hastalar. Eşini erkek doktora muayene ettirmek istemeyen adamlar. Çocuğundan kan alınırken ağlayan anneler. Sevgilisinden ayrıldı diye ambulans ile gezintiye çıkan romantik ruhlar karşılıyor.Ah burası böyleyse servis ne durumda acaba diye geçmiyor değil aklımdan. Keşke vaktim olsa da biraz oturup izlesem tüm bu olanları...

Yeni hastalar gelmiş servise. Görevi devr almak. Her şeye rağmen buradan mutlu ayrılmak için dışarıdan getirdiğim her şeyi askıya asıyorum. Ee hadi başlayalım. Yeni yatışı olacak bir hasta. Hastadan çok yakını hasta gibi. Gerçi insanların beklemeye tahammülleri yok artık. Ama duvarlar arkasında güvende sanırız kendimizi. Art ardına gelip soruyor, oysa onu yaptırabilmem için bir yatağın boşalması lazım. Her seferinde daha da sinirleniyor. Gözleri büyüyor. Bir an önce yatışını yapsak diyorum. Doktor bey de vizite gelmedi hala. Bir süreliğine unutuyorum onu. Yapmam gereken onca evrak işi var. Kağıtlar kağıtlar ve kağıtlar. Sekreterlik ve benim aramda her gün mekik dokuyan kağıtlar. Deste deste. Her şeye geç kaldığımız gibi online sisteme geçişte de geç kaldık. En zoru da bu ya. İnsanlar değilde onlara ayrılacak vaktin bu kağıtların alması yoruyor beni. Kalem almak için elimi deskin üzerine uzatıyorum. 

Ve bir el.

...
Derya Tok
(Devamı 2. sayımızda...)
Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar
 Görsel: Asakawa Kohji


4. sayısının ardından 05.07.2018 tarihinde ilk sezonumuzu noktalamıştık. Aylar, günler birbirini kovaladı ve 15 Ekim 2018'de 2. sezonumuzun ilk sayısı olan 5. sayımızı, yazarlarımızında destekleriyle okurlarına sunduk. Büyük bir heyecan ile yorumları bekliyor olacağız.

Yeni sezona geçişin ardından tabii ki formatımızı da değiştirdik. Artık her sayıya bir edebi kişiliği konu almayı planlıyor ve onun hakkında yeni köşeler açmayı planlıyor. Tabii sadece bir köşe değil, pek çok köşe açıyoruz. Biz burada yorumlarınızı beklerken, sizlere de iyi okumalar dileriz. Bizi yalnız bırakmadığınız için sizlere minnettarız!

Dergiye ulaşmak için: Ekim 2018
Bir daha ki sayıya başvuru yapmak için: Basvuru
Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar


Mucize Ruh 2. Sezonun İlk Sayısında Yeni Açılacak Köşelere Yazar Arıyor!


15 Ekim'de 2.sezonun ilk sayısı olacak 5.sayımızda yeni yazı köşelere açılıyor. Elbette bu yazı köşelerinde yazılarını görmez istediğimiz yazarlara büyük bir ihtiyaç duyuyoruz. İsterseniz belirlenen köşe yazılarından birine yazı gönderebilir, isterseniz herhangi bir yazını yine de dergiye gönderebilirsiniz. 

Peki hangi köşeye nasıl başvurulacak? İşte bu sorunun cevabı ise şu şekilde: Yazılarını mail adresimize gönderecek olanlar, parantez içerisinde veya herhangi bir şekilde belirtilerek hangi köşede yer almak istiyorsanız o köşenin adını yazmanız yeterli olacaktır!

Peki hangi köşeler var? Bu köşelere ne tür yazı yazmam gerekiyor? İşte bu soruların cevabı!





İlk belirlediğimiz bu köşeyi şair Cahit Zarifoğlu'na ayırdık. Bildiğiniz üzere adının anılması dönemimizde bile sürmekte olan, şiirleri pek çok kişi tarafından sevilerek okunan Cahit Zarifoğlu bu ay dergimizin konusu! Bu köşede sizden istediğimiz şey, Cahit Zarioğlu ile ilgili bir yazı yazmanız.

Peki bu nasıl bir yazı olmalı? Bu yazıyı yazarken bir röportajdan faydalanabilir, hayatında yaşananları veya şairin size kattıklarını, destekleyici şiir ve sözleriyle bir yazı hazırlamanız. Bu yazıyı bize mail adresimizden (mucizeruhiletisim@gmail.com) veya başvuru sayfasından yazabilirisiniz! Eğer bu köşede bulunmak istiyorsanız, yazınızda bu köşede olmak istediğinizi belirten bir not düşmeyi unutmayın!





Diğer köşemiz adında anlayacağınız üzere bir kitap köşesi olacak. Ayrıca bu köşe bookstagram sayfaları içinde bir şans. Eminiz ki aramızda kitap okumayı seven ve bunları diğer insanlarla paylaşmayı seven pek çok kişi bulunmakta. İşte bu köşede ise istediğimiz, bulunduğumuz ay içerisinde okuduğunuz bir kitabı fotoğrafını çektikten sonra belirlediğiniz kitabı yorumlamanız olacak. Kitabın nasıl yorumlamanız tamamen size kalmış, çünkü biliyoruz ki siz bizden daha iyi düzenleyeceksiniz. Unutmayın! Bize kitap fotoğrafını ve yazısını gönderirken bu köşede olduğunuzu belirtmeniz gerek.





Ve bu ay belirlediğimiz son köşemiz ise bir fotoğraf köşesi. Bu konuda da eminiz ki aranızda fotoğraf çekmeyi çok sevenler vardır. Sizde iyi fotoğraf çektiğinizi düşünüyorsanız veya fotoğraflarınızda bir anlam buluyorsanız mail adresimize (mucizeruhiletisim@gmail.com), fotoğrafınıza bir isim vermeyi unutmadan gönderebilirsiniz. Unutmayın! B bize çektiğiniz fotoğrafı gönderirken bu köşede olduğunuzu belirtmeniz gerek.



İşte belirlediğimiz köşeler ve nasıl olacaklarını anlattığımız kısa yazılar. Evet, mutlaka anlatamadığımız bir yer vardır. Bunun için bize ister iletişim sayfasından ister İnstagram sayfamızdan, direkt mesaj yoluyla sorularınızı çekinmeden sorabilirsiniz. Bu köşelerin dışında da yazılarınızı göndermeyi unutmayın. Yeni sayıda görüşmek üzere!


Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar

Merakla beklenen Mucize Ruh dergisinin 2. sezonu 15 Ekim'de başlıyor! 15 Ekim'de 5. sayısı çıkacak olan dergiye, yaş sınırı olmaksızın katılım gösterilebilecek. İlk sezon ile aynı katılım algoritmasını işleyecek olan Mucize Ruh, konu ve yazı türü belirlemeden gönderilen her başvuruyu inceleyecek ve kurallara uyan yazıları 5. sayıda yayınlayacak. Kuralları bilmiyor veya tekrardan gözden geçirmek istiyorsan Sıkça Sorulan Sorular kısmından aklındaki soruları giderebilir, anlamadığın soruları İletişim sayfasından rahatlıkla sorabilirsin! Unutma, Mucize Ruh her soruya mutlaka cevap verir!


5. Sayı Başvuruları Ne Zaman Kadar? 

Yeni sayımız olacak 5. sayıya 13 Ekim saat 23:59'a kadar yazılarınızı Basvuru sayfasında bulunan formu doldurarak veya E-posta adresimize (mucizeruhiletisim@gmail.com), adınız, soyadınız, yazınızın başlığı ve yazınız olacak şekilde gönderebilirsiniz. 


Mucize Ruh'tan Nasıl Haberdar Olabilirim?

Dergi ile ilgili güncel bilgileri öğrenmek için isterseniz İnstagram sayfamızdan, isterseniz Twitter sayfamızdan ve isterseniz sitemizin kenar çubuğunda bulunan kısıma E-posta adresini girerek blogumuza abone olabilir ve yeni yayınlardan özel gelecek mesajlarla haberdar olabilirsin.
Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar


Saniyeler geçiyor, ben ise bir asır mı geçti diye düşünüyorum. Galiba nedenin ne olduğunu buldum. Bendeki seni öldürüyorum. Evet sevgilim, Affet! Her geçen gün daha çok azalıyorsun. Boğazımdaki yumrular artık daha az belli ediyor kendini. Kalbim artık biraz daha iyi. Aklım, evet. Hatıraları bazen gözümün önüne getiriyor ama sonra hepsi bir bir dökülüyor gözlerimden. Su misali...

Evet sevgilim, bazen özlüyorum ama gidiyor işte, Öldürüyorum bendeki seni. Kolay değil ama bitti sevgilim...

Dicle Arslan

Share
Tweet
Pin
Share
1 Yorumlar


Sevdim Ben Seni

Sevdim ben seni,
Gecenin köründe,
Sabahın beşinde,
Kalbimin derinliklerinde.

Sevdim ben seni.
Hiç bitmeyen bir yolda,
Sonu gelemeyen bir nefeste,
sessiz bir çığlıkta.

Sevdim ben seni,
Yalnızlığa mahkum kalbimle,
Sessizliğe sürgün bu yüreğimle,
Yaşattığın tüm acılarla.

Sevdim ben seni.
Hem de öyle çok sevdim ki,
Sen gittin ya,
Ben kendimden vazgeçtim.

Elif Atlı


















Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar


İlkbahar mı sonbahar mı

Kimi ister ilk olanın sonu olmasını, kimi de ister ki son gelenin ilki olmasını. Ben isterim ki ne ilk gelen sonum olsun, ne son gelen ilkim olsun. Dört mevsimi doya doya yaşayabileceğim, naif yürekli biri güldüğünde, güneş gibi parlayan, üzüldüğünde yağmur yağdıran, narin gözlü, yaz ile kışı ayrı yaşatan, herkesin sahip olamayacağı gözlerine baktığımda şükrüme sebep olacak, Allah'ın rahmetini her daim yüreğimde yaşatacak, benim ona onun bana ait olacağı özel birini isterim. Çok şey mi istedim acaba bilmiyorum. Ama helalime helal gitmek isterim!..
B. Sertdemir



Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar

ÇARE SİZSİNİZ

Sizlerle bugün çaresizlik hakkında konuşmak istiyorum. Çaresizliğin kelime anlamı kendini bir çıkmaza sürüklemektir. Tam o çıkmazdan sapıyorum derken başka bir çıkmaza girmektir. Yolumuzu her değiştirdiğimizde yeni engellerle karşılaşmaktır. Aslında bu engellere , bu çıkmaza kendi ayağımızla gideriz. Veya umut, umut olmayınca çaresizlik kaçınılmazdır. En ufak hatada bittim , artık dönüşüm yok bu hatadan dediğiniz anda hoş geldiniz çaresizler durağına.
Çareyi başkalarında aramak ne kadar doğru kim bilir. Çarelerimizin, kaygılarımızın en büyük ilacı biziz aslında. Psikolojik bir hastalıktı oysa çareyi başkalarında aramak. Biz en büyük mucizeyken ve kendimizi yakından tanıyorken neden başkası. İnsanlara güvenmek kendimize güvenmekten daha zordur. Onlar sizi, sizin istediğiniz ölçüde tanıyabilir. 
Siz umutlarınızı kaybetmeyin, başkasında umut aramayın. UNUTMAYIN ASIL ÇARE, SİZSİNİZ…

Duygusuz Şair


Yorumlarda hislerinizi anlatabilirsiniz biz bizeyiz...


Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar
Görsel: Okurlar Akademisi
Yazar: Şule Gürbüz
Kitabın ilk sayfalarını okur okumaz şahsına has, uzun, katmanlı cümlelerle karşılaştım. Şule Gürbüz’ün önceki kitaplarından da bildiğim ve çok da sevdiğim ince bir mizah anlayışı ve ona eklenmiş iğnelemelerle çok güzel bir okuma yapacağım belliydi.

Başlangıçta Hayri İrdal’ın kavrayış ve kabullenişine benzer bir anlayışla, hayata ve yakın çevresindekilere geriden, yukarıdan bakan bir karakterin gözlemlerini okuyarak, tutarsız, (belki biraz da saçma) ama süreğenlikten alışılagelmiş bu nedenle de tutarsızlığını kaybetmiş olguların betimlemeleriyle, karakterin dünyasına karışmaya başladım. O dünyaya karışınca, karşıma çıkan ilk sokak adı samimiyet oldu. Kişi, hal, hareket ve davranışlarının, başlangıçlarını ve devamlarını hangi samimiyetle yapmaktadır? Herhangi bir birey kendini tanımlarken ne kadar samimidir? Kişinin kendini koyduğu yer ve kendilik tanımıyla normalde ve gerçek manada olduğu yer ve kendilik tanımı arasında ne kadar fark vardır? Yazarın kişiyi kendisiyle yüzleştirdiği; “Ben yemin ederim ki bu adamın dediği idim; sadece bilinmemiş, hatta kendimden bile gizlenmiştim.” Cümlesi,duraklatıcı bir etki yaratarak, çevresinden kişiye yönelik olarak gelen tanımlamalarla, kişinin kendisini bildiği kişi arasında kıyaslamalar yapmasına zemin hazırlıyor. “İnsanın içinde olduğu hal, ona en yabancı haldir.” Cümlesi de okununca süreç biraz çıkmazlara girebilir tabi.

Devam eden hikayelerin, çok derinlerde, bir iç organda olduğu kesin olarak bilinen ama nerde olduğu tam olarak bilinemeyen belli belirsiz bir sızı, yürekten çalınan bir musikide ince bir seda, yaşama karşı tavırda belirsiz bir kavrayışın huysuz ve bulantılı bir dışa vurumu vardı. Yokluk, hiçlik ve boşluk o raddede yüksek ve kapsamlıydı ki bunların bizzat kendileri de kendi manalarının içinde yok olmuş, hiç olmuşlardı. Bu hiçlik veya boşluk, içerisinde bulunan duruma veya ana tekrar bakmaya, eşyalara ve yaşamlara, sahiplik veya aitlik çerçevesinde tekrar göz atmaya salık veriyordu. Arabesk bir nihilizm anlayışıyla (böyle bir anlayış var mı bilmiyorum) içi boş bir boşluk değildi gördüğüm. Boşluğu anlatmak zordur. Ancak çerçevesi belli olan bir durumda tanımlamak mümkün olabilirken, çerçeveye tüm dünyayı koymak gerekince durum ürkütücü bir hal alabilir.

Geçen bir ömrün nasıl veya niçin geçtiğine dair sorgulamalar yaptıran son kısım, ömür geçmekteyken neler yaşanmaktadır ve aslında ne , nasıl yaşanmalıdır sorularını sordurtuyor. Kendine yabancı daha doğrusu müdahalesiz bir doğrusallık ta olması gerekenler veya olmaması gerekenler olmakta, yaşamın süreğenliğinin cenderesine düşmüş, varlık ve ruh bütünü durması mümkün olmayan bir diklikten yuvarlanmakta ve önüne geleni ya kendine katmakta ya da yok edip geçmektedir. Ortaya çıkan acı denebilecek bu tabloya itiraz sesleri çıkmaya başlasa da seslerin gitgide kısıldığını görmek de mümkündür.

Anlamanın çoğu zaman karşı taraf için güzel olduğunu düşünmüşümdür. Yaşamı anlamaya çalışmak yine yaşamı güzelleştiriyor, anlayana mağrur bir duruş kalsa da iç geçirmeyle hemhal tanımsız hüzünlü bir duygunun da bu duruşa eşlik ettiği açıktır.

İG: @okurlar_akademisi

Her Hakkı Saklıdır.



Share
Tweet
Pin
Share
1 Yorumlar

Görsel: Derya Tok
Yazar: Richard Bach 

Aman çocuk kitabı alıp da ne yapacağım diyerek pek küçümsemiştim kendilerini. (Derken yeni kitap siparişi girecekken iki de bir önüme çıkıp durdu. E baktım incecik, kara kuru bir şey. 15-20 sayfası da martı fotoğrafı ile dolu, alayım dedim. Ve iyi ki almışım.)

Rüzgara karşı savaşıyorsanız... yorulduğunuzda... Umutsuzluğa kapıldığınızda... Dinlenmek için yeniden tutunmak ve mücadelenizin değerini bilmek için... kütüphanenizde ki yüzlerce kitaba değişmeyeceğiniz ender bir kitap... Resimler ve cümlelerin dansı: MARTI

Sürüye katılmak istemeyenlerin dikkatlice okuması gereken bir kitap . Bence toplumun sıradanlaşma isteğini ve toplumdan farklı olmak isteyenlere karşı bu toplumun ne kadar acımasızca davranabileceğini tüm gerçekliğiyle anlatıyor. BU SIRADANLIĞA KARŞI KOYMAK İSTEYENLERİN NASIL ZORLUKLARLA KARŞILAŞACAĞINA DAİR KISA VE ÖZ BİR HİKAYE.

Bu kitabı bir cümle ile özetle deselerdi, kesinlikle herkes gibi olmayanların hikayesi derdim. 🌸

Altı çizilen cümleler:
"Yaşamın sevincin, mutluluğun, bilgisizlikten kurtulmanın anlamı buydu. Kendimizi bilgisizlikten kurtarıp akıllı, bilgili yaratıklar olarak yetiştirebiliriz. Özgür olabiliriz."

"Sen, sen olma hürriyetine sahipsin."

"...yaşamak için ne çok neden var!"

''Yaşam,bağrında taşıdığı olanaklardan ötürü ne büyük bir anlam yüklüydü!...Yaşamın bir amacı olmalıydı.Kendimizi bilgisizlikten arındırabilir;akıl,bilgi ve yücelik içinde özümüzü yeniden kazanabilir,özgür olabiliriz.Uçmayı öğrenebiliriz...''

Derya Tok
Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar
BİR SONBAHAR AKŞAMI

Bir sonbahar akşamı
Rüzgarda yine senin kokun
Her düşen yaprak senin sözün
Her bir adımda yaklaşan sesin
kesik kesik gelen nefesin

Bir sonbahar akşamı

Dökülen yapraklara inat açan çiçek gibisin
O eşsiz tabiat, o muhteşem manzara gibisin
Göç eden kuşların bıraktığı umut gibisin
Küçük bir çocuğun mutluluğu gibisin, mükemmelsin.

Bir sonbahar akşamı gülerken yazı getirirsin

Kalbimin en derin en ücra köşelerinde senin sesin
Bir sonbahar akşamı beni benden alır,
Ve bana en çok seni getirir.

Elif Atlı


Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar

Mahallemdeki Akşamlar İçin

Kımıldanır mahallemin daralan ruhu
Basma perdelerimde gün batarken
Atıp saatler süren uykusunu
Odama uzanır akasyam pencereden
Kırmızı uzak damlarda bir serinleme
Uyanır gündüz uykusundan evler
Kapılarda işleri ellerinde
Kadınlar giyinip kocalarını bekler
iyi insanların ruhudur yakınlaşır
Takunya sesleri gelir evlerden
Yalnız bu dem rahat bir dünya taşır
Bin mihnet dolu kafasında yorgun beden
Her şeyin geliş saatidir akşam
Mahallede ömürler akşamüstü başlar
Hepsi burda buluşmaya gelir akşam
Başka dünyalardan ayaklar, başlar.

1936 - Orhan Veli Kanık


Orhan Veli Kanık Kimdir?


1914 yılında İstanbul’da doğdu. Ankara Gazi Lisesi’ni bitirdi (1932). İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ndeki öğrenimini yarıda bıraktı (1935). Ankara’ya giderek PTT Umum Müdürlüğü’nde çalıştı (1936-1942). Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’na memur oldu (1945). Oradan ayrılınca (1947) Yaprak dergisini çıkardı. Yaprak 1 Ocak 1949’dan 15 Haziran 1950’ye kadar 28 sayı çıktı. Son Yaprak adlı özel bir sayı ölümü üzerine arkadaşları tarafından çıkarıldı. 14 Kasım 1950 tarihinde beyin kanamasından öldü. Rumelihisarı Mezarlığı'na gömüldü.

kaynak: http://www.biyografi.net
Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar
Herkese Merhaba! Bugün dünya mutluluk günü!

Kendini mutluluktan uzak mı hissediyorsun? Yoksa mutlu olmak için etrafında bir sebep olmadığını mı düşünüyorsun? Ah, bence yanılıyorsun. Dur dur. Hemen yazıyı kapatma. Söyleyeceklerim henüz bitmedi.

Bence artık mutlu, hatta çok mutlu olmanın zamanı geldi. İmkansız değil.

Yoksa geçmişte çok kötü şeyler mi yaşadın? Elinde kaybedecek bir şey kalmadı mı? Bir etrafına bak. Halen mutlu olmak için sebebin yoksa derin bir nefes al. Bak hayattasın. Bu hayatta tek derdi olan sen değilsin bunu unutma. Ama önemli olan bunlara karşı olan tutumuzdur. Başına gelen her ne olursa olsun bak geçmişte kaldı. Adı üzerinde 'Geçti'. Gülümsemelerinden lütfen vazgeçme. Hayat sen gülümsedikçe güzel. Her zaman mutlu olman dileğiyle. Görüşürüz Dostum!
                                                                                                                                         Emir Yapıcı





Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar
Dergi için yazdığınız kısa hikaye, deneme, şiir veya istediğin herhangi bir şeyi bize gönder bizde 1 Nisan 2018 tarihinde İnternet üzerinde yayınlanacak olan bu dergimizde paylaşalım. Yazını bize alttaki form üzerinden gönderirsen çok mutlu oluruz. Hem belki ilerde derginin sürekli yazarı olursun! 😄



Başvuru Sayfası

Buraya Tıklayın!



Share
Tweet
Pin
Share
No Yorumlar
Newer Posts

Ne Yapıyoruz?

About Me


Herkes yazar. Fakat her yazı gün yüzüne çıkmaz. Mucize Ruh, bu okunmayı bekleyen yazıları bir dergi ile okurlarıyla buluşturuyor.

Sosyal Medya

İzleyiciler

Etiketler

Basın Bülteni Düz Yazı Edebiyat Haberler Hikaye İçindekiler Kişisel Gelişim Kitap Yorumu Motivasyon Mucize Ruh Röportaj Sanat Şair Şiir

Son Gönderiler

Blog Arşivi

  • ►  2020 (4)
    • ►  Ağustos (1)
    • ►  Temmuz (1)
    • ►  Haziran (1)
    • ►  Mayıs (1)
  • ►  2019 (15)
    • ►  Ekim (2)
    • ►  Ağustos (1)
    • ►  Temmuz (2)
    • ►  Haziran (1)
    • ►  Nisan (2)
    • ►  Mart (2)
    • ►  Şubat (1)
    • ►  Ocak (4)
  • ▼  2018 (15)
    • ▼  Aralık (1)
      • Güle Sor · Didem Elif
    • ►  Kasım (1)
      • 53 Nolu Otobüs · Derya Tok
    • ►  Ekim (1)
      • Mucize Ruh 5. Sayısı Çıktı!
    • ►  Eylül (2)
      • Mucize Ruh Köşe Yazarlarını Arıyor!
      • Mucize Ruh Dergi 2. Sezon Başlıyor!
    • ►  Temmuz (1)
      • Saniyeler Geçiyor // Dicle Arslan
    • ►  Haziran (1)
      • Sevdim Ben Seni // Elif Atlı
    • ►  Mayıs (2)
      • İlkbahar mı sonbahar mı // B.sertdemir
      • Çare Sizsiniz // Düz Yazı
    • ►  Nisan (4)
      • Çoşkuyla Ölmek // Kitap Yorumu
      • Martı // Kitap Yorumu
      • Bir Sonbahar Akşamı/ Elif Atlı
      • Mahallemdeki Akşamlar İçin / Orhan Veli Kanık'ın 1...
    • ►  Mart (2)
      • 20 Mart Dünya Mutluluk Günü
      • Mucize Ruh Yazarlarını Arıyor!

Popüler Gönderiler

  • Şiirleriyle Ece Ayhan'ı Anıyoruz
  • Bir Sonbahar Akşamı/ Elif Atlı
  • 20 Mart Dünya Mutluluk Günü

Dergi Arşivi

  • Haziran 2019 - Ali Lidar
  • Nisan 2019 - Orhan Veli Kanık
  • Mart 2019 - Rüştü Onur & Muzaffer Tayyip Uslu
  • Şubat 2019 - Furuğ Ferruhzad
  • Ocak 2019 - Yaşar Kemal
  • Aralık 2018 - Sevgi Soysal
  • Ekim 2018 - Cahit Zarifoğlu
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
TAKİP ET @MUCİZERUHDERGİ

Created with by BeautyTemplates